Geçen gün Haymatlosumla konuşuyordum,melankoli yazma dürtüsünü kesinlikle artırıyor falan filan diye.Yine melankoliğim hem de uzun zamandır olmadığım kadar yoğun.
Bilmiyorum nerden geldi neden geldi derdi neydi...Ama bildiğim şey,içimdekileri anlatamayacağım.İşte.Anlatamadım.Dakikalarca baktım bu boş sayfaya ama olmadı,her parmaklarımı oynatışımda yazdığım cümle az geldi içimdekine.İçimde de bir şey yok ya...
Neyse.
Resim
9 Nisan 2011 Cumartesi
La città più bella...Viva Budapest!
Gecikmiş bir yazım var kafamda dönen,bugün de bunu paylaşmak istedim,nihayet!
Yaklaşık bir ay kadar önce bir arkadaşımı da yanıma alarak Doğu Avrupa'nın güzelliklerini keşfe çıktık.İlk durak:Budapeşte'ydi.
Aslını söylemek gerekirse gezinin başında öyle çok hevesli değildim gitmeye,görmeye.Nedense üzerimde bir bezginlik ve tembellik vardı ama biraz da arkadaşımın zorlamasıyla moda girmeye
çalıştım.Planımıza göre Budapeşte'de 2 gece
kalacaktık.Bir hostel ayarladık gitmeden önce.Güzel olacağını umarak.Çünkü gerçekten çok ucuzdu.
Budapeşte'ye akşam 8:30 civarında vardık.Havaalanından şehir merkezine nasıl gideceğimize,hangi otobüse bineceğimize,o otobüsün hangi saatlerde geleceğine kadar internetten ön araştırmamı yaptığım için çok rahattım.Ama yine de "Doğu Avrupa"ya yönelik bir ön yargımız vardı,biraz çekiniyorduk.Gerçi sanki Türkiye'den gelmiyoruz,sanki Hollanda bebesiyiz de tehlikeli olur sokaklar falan diye korkuyoruz o da ayrı bir mevzu.Her neyse en nihayetinde otobüse bindik efendim.Otobüs bizi şehir merkezine değil bir metro durağına bıraktı.Oradan metroyla şehir merkezine gidecektik.Metroya indiğimizde fark ettik farkı.Tamam İtalya'da öyle süper gelişmiş bir ülke değildi ama Budapeşte metrosu bizim Ankaray'ın yanında bile çağlar ötesinden gelmeydi.O kadar eski...Metro durağında indik ve hostelimize doğru yürümeye başladık ama binalar o kadar eskilerdi ki...Sanki Piyanist filmindeydik ve savaş henüz bitmişti.Kapkara binalar,boyalarının kalkmasından öte gerçekten binaların taşları dökülüyordu yerlere.Şaşırdık.Hostelimize vardık bu ruh haliyle,odamıza geçtik.Odamız 4 kişilikti.Yani bizden başka 2 kişi daha vardı,eşyaları duruyordu zaten odada biz girdiğimizde.Sonra ben resepsiyona bir şey sormaya gittim.Tabi ingilizce konuşuyorum.Orada da benim yaşlarımda bir kız adamla konuşuyordu.Sonra ben araya girip yakınlarda McDonald's olup olmadığını sordum.Sonra orada duran kız bana nereli olduğumu sordu.Meğerse o da Türkmüş.Bir geceliğine gelmiş.Birlikte yemek yesek sorun olup olmayacağını sordu,ben de tabi ki sorun olmayacağın söyleyerek onu da aldım yanımıza.Meğerse kız da Macaristan'da Erasmustaymış,Tıp okuyormuş falan.Enteresan bir akşam yemeğinden sonra odamıza geçtik,tam uykuya çekileceğiz saygıdeğer oda arkadaşlarımız damladılar.Zil zurna sarhoşlar.Odaya girdiler ama nasıl alkol kokusu.Derin bir offf çektim.
| Bu muhteşem bina da Parlamento! |
Bütün gün tarihi ve turistik yerleri gezmekten yorulmuş bedenimizi dinlendirmek üzere güzel bir kafe bulup oturduk.Bira içmeye karar verdik nitekim bulabileceğiniz en ucuz içecek biraydı.Macar birasını da böylece tatmış olduk.Ardından acıkan midemizi doyurmamız lazımdı tabi ki.Ne yesek ne yesek diye düşünürken bir Hint restoranı gördük.Macera arıyoruz ya hadi deneyelim dedik ve içeri girdik.Böyle lavaşa sarılmış tavuk parçalarından oluşan gayet fast-food bir hint yemeği sipariş ettik.Yemeye başladık ve acı gerçekle karşılaştık.Evet çok acıydı.Hayatımda hiç yemediğim kadar acı.Çiğ köfteleri utandıracak kadar acı!Gözlerimden yaşlar gele gele yemeye çalıştım ama baktım olmuyor ekmeğin içinden bol baharatlı tavukları uzaklaştırıp sadece ekmeği yemeye çalıştım ama ne fayda.Çabuk çabuk yiyip hemen mekanı terk ettik.Diğer arkadaşım da aynı şekilde kavruluyordu.
Yine önceden internette yaptığım araştırmalar sonucu bulduğum bir jazz bara gidiyorduk şimdi de.Gittik oturduk ama jazz yoktu maalesef.Yine de Bluesdan başlayıp popüler rocka doğru giden bir repertuvarları vardı canlı müzik yapan grubun.Orda da güzelce müziğimizi dinleyip biramızı içtikten sonra hostelimizin yolunu tuttuk.Bu kez odamızda 2 uzakdoğulu arkadaş vardı.Veee....Tüm gece horladılar.Senfoni orkestrası gibilerdi.Ağlamaklı ağlamaklı uyuduk,uyumayı denedik.
| Tuna Nehri kenarı. |
Bir sonraki rotamız Bratislava'ydı ve otobüsle geçecektik oraya.Bulduğumuz en ucuz otobüs biletini almıştık.Bilette otobüsün otogardan kalkacağı yazıyordu.Otogara geldiğimizde otobüsün kalkmasına yarım saat vardı.Hatta arkadaşım "niye bizi bu kadar erken getirdin,biraz daha baksaydık Tuna'ya" diye beynimi ütülüyordu.Ama hiç ummadığımız bir şekilde otobüsü bir türlü bulamadık.Kimse ingilizce bilmiyordu,bilet aldığımız firmanın bir bürosu bile yoktu.Ordan oraya koşturarak sorduk,elimizdeki kağıdı gösterdik.Ama anlayan anlatamıyordu,çoğu bizi anlamıyordu.Otobüsün kalkışına 5 dk kala son umut oradan bir gence sordum.Ve nihayet otobüsümüzü bulmuştuk.Meğerse salak firmanın otobüsü otogarın dışından kalkıyormuş,içinden değil.Ve bilete otogardan kalkıyor yazmışlar.Otobüse binen son yolculardık,koşa koşa gittik otobüse.İkimizde de bir gerginlik ki...Otobüse oturmamızla gevşeyen sinirlerimiz kahkaha kriziyle kendini gösterdi ve bu güzel gezimizi de büyük kahkahalarımızla sonlandırdık.
7 Nisan 2011 Perşembe
Sevgili AÜHF'em de yeni bir organizasyon girişimi falan olmuş sanırsam.İsmi de Themis Konseri!Gelenekselleşeceği söyleniyor.Çok çok çok isterim.Bu sene katılamayacağım ama kalbim kesinlikle orada olacak!
Umarım seneye de Pilli Bebek gelir.işte bu da detayı
Umarım seneye de Pilli Bebek gelir.işte bu da detayı
Etiketler:
Şaşırtan Gerçekler
5 Nisan 2011 Salı
Düşünce vızıltısı.
Bazen olur ya insan bedenine sığamaz bi türlü.Kalbi çok küçük gelir hissettiklerine,beyni hemen yorulur düşünmekten.Gözleri yeterince göremiyordur sanki gerçekleri.Burnu alamıyordur kötülüğün kokusunu hemen.
Ne bileyim işte.Olmaz mı size de böyle?
Ellerimin uzağında kalmış sevgili defterim...Odanın bir ucunda kalmış kalemim.Ve ben yazmak istiyorum.Yazmak ama ne yazacağımın önemi olmadan.Bilmiyorum çünkü.Kafamda uçan düşünce baloncukları jet motoru taktırmışlar bu günlerde ya da Japonya'daki radyasyon sızıntılarını kullanarak bir şeyler yaptılar fazla teknolojik olan,anlayamadığım.Yetişemiyorum hızlarına.Yakalayıp bakamıyorum bu da neymiş diye.Öylece bir vızıltı yaparak geziniyorlar beynimde.Ben sadece bakıyorum onların arkalarında bıraktıkları toza dumana...
Ne bileyim işte.Olmaz mı size de böyle?
Ellerimin uzağında kalmış sevgili defterim...Odanın bir ucunda kalmış kalemim.Ve ben yazmak istiyorum.Yazmak ama ne yazacağımın önemi olmadan.Bilmiyorum çünkü.Kafamda uçan düşünce baloncukları jet motoru taktırmışlar bu günlerde ya da Japonya'daki radyasyon sızıntılarını kullanarak bir şeyler yaptılar fazla teknolojik olan,anlayamadığım.Yetişemiyorum hızlarına.Yakalayıp bakamıyorum bu da neymiş diye.Öylece bir vızıltı yaparak geziniyorlar beynimde.Ben sadece bakıyorum onların arkalarında bıraktıkları toza dumana...
1 Nisan 2011 Cuma
Kendimden müthiş tiksiniyorum.Kendimi tam bir yüz karası olarak görüyorum şu günlerde.İlginç ama insan kendini bi kez öyle kabullendi mi her şey hafifliyor,kolaylaşıyor şu hayatta.
Burada oturmuş bu "bohem" hayatı yaşıyorum evet.Derslerimi geçemiyorum,italyanca konuşuyorum belki evet ama bu derslerde işe yaramıyor.Sonraa....Günler süren seyahatlere çıkıyorum.Para harcıyorum.Euro cinsinden olunca epeyce fazla bir miktara tekabül edebiliyor.Ama neden yapıyorum tüm bunları?Amacım ne?
Oturup elimde şarabım ,seçtiğim güzel bir müziği (mesela Tom Waits) dinliyorum evet.Ama...
Ülkemde bi sürü yeni şey oluyor.İnsanlar tutuklanıyor,insanlar ölüyor...Dünyada?Japonya'ya bakın.Bir sürü insan acı çekiyor.Peki ben?Neden buradayım?Allah'ın sevgili kulu muyum ki??
Bilmiyorum sanırım mutlu olamayacak insan türlerinden biriyim ben de.Huzursuz içim.Susmuyor aklımdaki sorular.Huzur bulamıyorum.
Burada oturmuş bu "bohem" hayatı yaşıyorum evet.Derslerimi geçemiyorum,italyanca konuşuyorum belki evet ama bu derslerde işe yaramıyor.Sonraa....Günler süren seyahatlere çıkıyorum.Para harcıyorum.Euro cinsinden olunca epeyce fazla bir miktara tekabül edebiliyor.Ama neden yapıyorum tüm bunları?Amacım ne?
Oturup elimde şarabım ,seçtiğim güzel bir müziği (mesela Tom Waits) dinliyorum evet.Ama...
Ülkemde bi sürü yeni şey oluyor.İnsanlar tutuklanıyor,insanlar ölüyor...Dünyada?Japonya'ya bakın.Bir sürü insan acı çekiyor.Peki ben?Neden buradayım?Allah'ın sevgili kulu muyum ki??
Bilmiyorum sanırım mutlu olamayacak insan türlerinden biriyim ben de.Huzursuz içim.Susmuyor aklımdaki sorular.Huzur bulamıyorum.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)