Resim

Resim

20 Eylül 2011 Salı

İstanbul İstanbul olalı...

          Gözümde öyle bir İstanbul imgesi var ki... Hep vardı da hani şu günlerde iyice bir kemikleşti gibi.

          İstanbul olgusu hayatıma ilk kez ben epeyce küçükken izlediğim bir Yeşilçam filmiyle girmişti. Filmin adı neydi başrolde kimler oynardı bi fikrim yok,kusuruma bakmayın. Ama bildiğim ve beynime kazınan hatırladığım sahnesi o zamanki çocuk aklımda derin yaralar açan gayet çocuksu bir sahneydi. Film İstanbul'da geçiyordu ve filmde bir çocuk annesini kaybedip sokaklara düşüyordu. Bu böyle salya sümük ağlayarak sokakları gezerken bir baloncu görüyor. Baloncu çocuğa acıyıp bi tane balon veriyordu bizimkine. Tabi çocuk salyasını kesip sümüğünü silip yola mutlu mutlu devam etmeye başlıyordu hemen. Ancak tam bu mutluyken adamın biri çocuğun balonunu çekip alıyordu. Artık filmde o zamana kadar çocuk neler çekmişti bilmiyorum ama bu olay karşısında ben de salya sümük olup "ama haksızlıııık" diye hönkürmekten kendimi alamamıştım.Bunlar çok net hatırladığım şeyler ve bende tamamıyla kötü bir İstanbul imajı oluşturdu bu film tabii ki.

            Aradan geçen yıllar boyu pek çok İstanbul'da geçen, İstanbul'u anlatan film izledim. Birçok arkadaşımdan İstanbul'la ilgili övgü dolu laflar işittim. Birçok roman okudum yine İstanbul'u anlatan. Ama o ilk izlenimi değiştirebilen hiçbir şey olmadı, olamadı. Tüm bu filmler, kitaplar, şiirler bendeki o "piç istanbul" bakışını pekiştirmekten başka bir işe yaramadı.

            Geçenlerde Haymatlos'umu yolladım İstanbul'a. Temelli değil çok şükür ki, sadece bir aylığına gitmişti ki çoğu geçti sanırım. O da yine çok mutlu orada, aradığımda sesi çok keyifliydi. Ben onun adına sevindim tabii ki ama yine kendi adıma üzüldüm. Çünkü hissediyorum ki onu burada tutan tek şey okulu. O da bitince kuş yuvadan uçacak ve ben İstanbul'a ilk kez yenilicem belki.

           İkinci bir vak'a daha oldu ki ben bu yazıyı yazmaya karar verdim, o da bir diğer can dostumun yine bu "piç istanbul" yaptığı yolculuk oldu. Haymatlos'un dediğine göre Mariza da yine çok sevmiş bu İstanbul'u ve bu da benim İstanbul'a ikinci yenilmem olacaktı. Çünkü onun da kanatlarını takıp o tarafa doğru uçabileceğini hayal edebiliyorum.

          Bu sebeplerden ötürü seni sevemedim İstanbul, senle ilgili şarkıları da sevemedim, şiirleri de. Bana gelip gelip seni öven insanlara da ısrarla "gezilecek yer ama yaşanmaz be gülüm" cevabını vermekten de yılmayacağım. Hıh.

5 yorum:

  1. nerede yaşıyorsun, istanbul'a hiç geldin mi bilmiyorum ama bir istanbul aşığı olarak şunu sölemeliyim ki; her yeri gezer görürüm ama yine de istanbul'dan başka bi yerde yaşamam. başka bi ilde sefa sürmektense istanbul'da sürünmeyi tercih ederim :)

    YanıtlaSil
  2. istanbul'a yenilme geppettocuğum..sadece kendini ona bırak :) her şeyin fazlası var buralarda.iyinin de kötünün de ve bütün uçlar aynı yerdeler iki ayrı tarafta değil. uçlar iç içe. aslına bakarsan hüzün veren şeylerle karşı karşıyasın hep. cafcaflı istiklal mekanlarının sonrasında ya da öncesinde, caddenin bir ucunda girişinde ya da çıkışında iki kişi var her gece: görmeyen bir kadın ve bir erkek. yürek hoplatan bol baslı müziklerin ötesinde ya da berisinde basit bir mikrofondan yükselen can yakan bir flüt sesi duyuyorsun. istanbul özetle bu işte.

    YanıtlaSil
  3. istanbul'a hiç gelmedim, ben benim için şehirlerin en güzeli Ankara'da yaşıyorum ama İstanbul'un güzelliğine dediğim bir şey yok, benim içimde ona karşı apayrı bir nefret var,belki de nedensiz. o kadar ki İstanbul'a gelmek, onu görmek bile istemiyorum :(

    YanıtlaSil
  4. haymatlos bu sözlerim de sana; ömrüm boyunca herkesin sevdiği bir şeyi sevemedim ben. İstanbul nefretim de biraz bundan kaynaklı bence. Gelsem, gezsem ben de aşığı olurum belki ama bu imkansız bir aşk olur çünkü ben Ankara'yla çoktan gerdeğe girdim bile sanırım.

    YanıtlaSil
  5. haklısın geppetto. herkesin sevdiği şeyler kaşıntı yaratır bende de. ama istanbul'un kaşıntısı öyle az ki...o iyileşmesini istemediğin bi hastalık gibi sanki.her dönüşümde güvenli kollarıyla beni kabul edeceğini bilmek belki de ankara'dan böyle kolay vazgeçmeme sebep...

    YanıtlaSil