Resim

Resim

21 Ekim 2011 Cuma

Belki.

           Soyuttur bazen hayatın.Gözünün gördüğü,elinin tuttuğu hatta kokusunu alıp tadına baktığın bile soyuttur.Hemen yanı başında kanlı canlıdır ama yine de soyuttur.
          Senden olmadıkça -veya senin- o şey soyuttur.İçinde hissetmedikçe,yerine yerleştirmedikçe,bir biçimde aşina olamadıkça ona; o, soyutluğa mahkumdur.Bir varmış bir yokmuştur.Senden değil, senin değil, ait değil, yanında değil, içinde. Ama soyut.
          Hissetmek.Herkes hissedebilir mi her duyguyu? Kısacık yaşantımız boyunca tadar mıyız her birini birer birer? Belki bazı hislerin yaşla bir ilgisi de vardır. Ha bir de şuna cevap verirsen uykusuz gecelerimden bir azaltmış olursun; derler ya "kalbi taşlaşmıştı" diye -bugüne kadar mecaz sanırdım- gerçeklik payı olabilir mi?
          Hissetmek demiştim.Hissetmek...Ateşin sıcaklığını,ellerinin sıcaklığını. Hissetmek...Kokusunun tanıdıklığını,ellerinin,gözlerinin hatta güldüğünde yanağında oluşacak çizgilerin.Belki de tatmak demeli.
          Onla ya da onsuz,hissetmek.Soyut da olsa, soyut 'o'nu hissetmek.Acıtsa da, mantıklı yanın bu hislere parmak sallayarak -işaret parmağı- "cık cık cık" dese de. En mantıklı dostlar - aynı zamanda en candan - "unut,gelecek parlak" dese de yaşamak onu,yaşamak onunla her gün. Yeniden.
         Her gittiğin yere götürmek yanında,hoşuna giden her küçük detayı onunla paylaşmak,tek başınayken asla sıkılmamak.Asla yalnız olmamak.Yüzünü -belki de gerçekten onun olmayan yüzünü- gözlerinin önüne en güzel manzara yapabilmek, her şiiri onun sesiyle okumak, sessizliği paylaşmak.
         İnsan neden geleceğe bakar ki -bakmalı ki- zaten? Ya geçmişteyse gelecekte sandığımız? Ya varıp varacağının hepsi buysa? Sonrası... hep aynıysa?
         Neden hayallerindeki mükemmeli yok etmek pahasına,hayallerin pamuk yumuşaklığından,anne sıcaklığından sıyrılıp "yeni" olana; acıtacak olana,gidecek olana,hayallerini de götürecek olana,hayallerini söküp çıkartırken acıtacak olana,ağlatıp yeniden yalnızlaştıracak olana koşmalı -gitmeli- ki insan? Neden geçmiştekiyle aslında mutluyken "insan geçmişe saplanmamalı" demeli? Sahi, neden "saplanmak"? İnsan bazen geçmişini çok sevebilir -olamaz mı-.  Bunu bilinçli de yapabilir. Yine insan bazen geçmişini özlemez,onun aslında "geçmiş" -bitmiş- olduğunu bilir,bunu bilir ve bunu bir yana bırakır. "Geçmiş" -bitmiş- olanla yaşamaya devam edebilir. Bitmiş bir su şişesini hala çantanda taşımak gibi -ağırlık yapmadıkça-.Bazen o "saplanmak" dediğiniz aslında "yaşamak"tır. Bazen aslında "yeni her zaman iyidir" değildir. Bazen geçmişe umutsuzca sarılmak yerine umudu da umutsuzluğu da bir yana bırakıp ona sarılabilir, yanında -sırtında değil- taşıyabilir insan.
       Soyut bir imge olan geçmişini pekala somut,gepgerçek,capcanlı olana da tercih edebilir belki.

2 yorum:

  1. offf çok uzun ve muhtemel ki karamsar ve aşırı duygusal şeyler içeriyor.
    evlen, geçer.

    YanıtlaSil
  2. tamam, sen yeter ki iste sevgili Adsız.

    YanıtlaSil