Epeydir pek çok kişiden duyuyordum seni sevgili Ağır Roman.Dün de hazır boş vaktim varken seni izlemeye karar verdim kendimce.
Belki çok şey bekledim senden o kadar tavsiyenin etkisiyle,yahut bir gün önce Pulp Fiction'ı -3.kez de olsa- izlememin etkisiyle hayal kırıklığına uğradım.Belki de filmin vermek istediği,hissettirmeye çalıştığı o "ne aptalca!" hissini fazlasıyla hissettim içimde.Belki buydu beni bu kadar iten.
Oyunculuklar özellikle Okan Bayülgen'in oyunculuğu gayet güzeldi tabi ki.Ama filmdeki insanların sert bi tabir de olsa "gereksizliği" beni çok itti.Böyle insanlar gerçekten var mı diye düşünmekten alamadım kendimi.Sürekli bunu sordum kendime ve kendimce bu karakterlerin gerçeğin abartılmış hali olduğuna inandım,inanmak istedim.
Belki çekildiği yılla değerlendirirsek,o zamana göre fazla başarılı bir film.Belki hala başarılı çünkü bana bunları gerçekten hissettirdi,izlemek istemedim,bunları görmek istemedim,böyle şeylerin olmamasını diledim,beynim bunları reddetmek istedi.Herneyse.
Resim
21 Şubat 2011 Pazartesi
18 Şubat 2011 Cuma
"...Bırakıp gitsen,çok seven bir kadını terk etmek gibi bir çentik bırakır sende.Geri dönsen, 'Ben seni hiç çağırmadım ki,' diyen bir erkek,zalim.
Ne zaman inansan aldatan,ne zaman silahlarını kuşansan seni zırhınla,savaşsız kalmış bir asker gibi güneşinin altında yalnız bırakan bir hali vardı.
İtip kakardı insanı.Ancak yediği dayakları affede affede büyümeyi öğrenmiş bir çocuksan seversin onu.Çünkü nefret etmeyi de bilmelisin eğer onu seveceksen.Bunu bilmeyenler gelir geçer.Anlatamadıklarını hep bildikleri, yine de durmadan anlattıkları bir hikayeyi alıp ondan,giderler.
Çok konuşur.Üstelik elini kolunu çok oynatır konuşurken.Kaşlarını çatar,aldırma.Sanırsın ki hep kavga ediyor.Sen de kızarsan işte o çok fena.Başa çıkamazsın,gazabının sonu yoktur.Gülümseyeceksin.Ne zaman ki sinirlendi,gülümseyeceksin ve diyeceksin ki uygun bir dille: 'Yapma!'
Dökülür kızgınlığı.Sırtını okşayacaksın,çünkü ancak sevildiğini bilince yumuşar.Öyle tuhaf bir huyu var.Sana bile saldırsa,bilirse yine de onun için orada olduğunu,ağlar bile suçluluktan.Oğlan çocuğu gibi işte,tıpkı kendi hırçınlığına hayret eden ama zulmüne hükmedemeyen oğlan çocukları gibi.
Çok 'yani' der.Yerli yersiz.Neden dersen,anlaşılmayacağını sanır,ondan.Yani'leri kendi cümlesini kazıp söylediklerinin içinden tamı tamına meselenin kalbini çıkarmak içindir.Hikayesi çok karışık olduğu için ve sen bütün bunlar yaşanırken orada olmadığın için,hep anlamadığını düşünür.
Bir de durmadan,'Unuttum,' der, 'Bilmiyorum.'.Her şeyi hatırlıyor aslında alçak!Unuttuğu tek bir şey yok.Her şeyi hatırlıyor da, niye anlatsın?Neye yarayacak?
Bir gün öyledir,bir gün böyle.Kafasının tası atmışsa,derhal kendine bir sığınak bulacaksın,yerin altına kaç.Keyfi yerindeyse çık beraber Korniş'e,denize karşı nargilesini sanki biraz önce ortalığı kasıp kavuran kendi değilmiş gibi tüttürür.(...)
İnsan kaybolmak ister çünkü.Bakma sen söylediklerine,insan kendini feda etmek ister.Bir acıda,bir sevinçte,bir kavgada,bir hikayede erimek ister.Başka türlü katlanamaz aslında kendine.O yeri; bir tek o biliyor, o alçak ömür hırsızı!..."
Elif Şafak/Firarperest
Ne zaman inansan aldatan,ne zaman silahlarını kuşansan seni zırhınla,savaşsız kalmış bir asker gibi güneşinin altında yalnız bırakan bir hali vardı.
İtip kakardı insanı.Ancak yediği dayakları affede affede büyümeyi öğrenmiş bir çocuksan seversin onu.Çünkü nefret etmeyi de bilmelisin eğer onu seveceksen.Bunu bilmeyenler gelir geçer.Anlatamadıklarını hep bildikleri, yine de durmadan anlattıkları bir hikayeyi alıp ondan,giderler.
Çok konuşur.Üstelik elini kolunu çok oynatır konuşurken.Kaşlarını çatar,aldırma.Sanırsın ki hep kavga ediyor.Sen de kızarsan işte o çok fena.Başa çıkamazsın,gazabının sonu yoktur.Gülümseyeceksin.Ne zaman ki sinirlendi,gülümseyeceksin ve diyeceksin ki uygun bir dille: 'Yapma!'
Dökülür kızgınlığı.Sırtını okşayacaksın,çünkü ancak sevildiğini bilince yumuşar.Öyle tuhaf bir huyu var.Sana bile saldırsa,bilirse yine de onun için orada olduğunu,ağlar bile suçluluktan.Oğlan çocuğu gibi işte,tıpkı kendi hırçınlığına hayret eden ama zulmüne hükmedemeyen oğlan çocukları gibi.
Çok 'yani' der.Yerli yersiz.Neden dersen,anlaşılmayacağını sanır,ondan.Yani'leri kendi cümlesini kazıp söylediklerinin içinden tamı tamına meselenin kalbini çıkarmak içindir.Hikayesi çok karışık olduğu için ve sen bütün bunlar yaşanırken orada olmadığın için,hep anlamadığını düşünür.
Bir de durmadan,'Unuttum,' der, 'Bilmiyorum.'.Her şeyi hatırlıyor aslında alçak!Unuttuğu tek bir şey yok.Her şeyi hatırlıyor da, niye anlatsın?Neye yarayacak?
Bir gün öyledir,bir gün böyle.Kafasının tası atmışsa,derhal kendine bir sığınak bulacaksın,yerin altına kaç.Keyfi yerindeyse çık beraber Korniş'e,denize karşı nargilesini sanki biraz önce ortalığı kasıp kavuran kendi değilmiş gibi tüttürür.(...)
İnsan kaybolmak ister çünkü.Bakma sen söylediklerine,insan kendini feda etmek ister.Bir acıda,bir sevinçte,bir kavgada,bir hikayede erimek ister.Başka türlü katlanamaz aslında kendine.O yeri; bir tek o biliyor, o alçak ömür hırsızı!..."
Elif Şafak/Firarperest
17 Şubat 2011 Perşembe
Kadın
Bir insanın kabuğunu kırabilmek,içindeki o yumuşak,akışkan,ılık öze ulaşabilmek...Bir kadın için hele..!Ölesiye önemli,tamamıyla gerçek,var ve bütün.
Küçüklüğümüzden beri beynimize kazınan o erkek-güç ikilemini kırmak istemek.Bir erkeği değiştirebilmek değil de; esas varlığını ortaya çıkarabilmek,kabuğunu kırmak,içinde sakladıklarını sadece bizim görebildiğimize olan inanç.İşte budur bir kadını aşık eden.Onun içini sadece kendinin görebildiğine olan inanç.
Eğer bir kadın bu gizli öz'ün bir başka kadın tarafından da görülebildiğini anlarsa...Aşk biter.Bu kadar basit.Yemek tarifi gibi.Kadınlar yemek tariflerini de saklarlar ya birbirlerinden hani,ille de bir parçasını eksik,yanlış söylerler...Tamamen vermezler yemek tarifini.Eğer bir yolla ele geçirilmişse o yemek tarifi bir başka kadın tarafından,kadın kendini aldatılmış hisseder.Sanki hayatının en önemli gerçeği o tarifmişçesine üzülür.İşte bir erkeğin kabuğunu kırdığına inanan kadının aslında yanıldığını anladığında verdiği o büyük tepki de bundandır.
Emeklerinin boşa gittiğini düşünür.O kocaman ve kapkalın bir duvarı yıkmıştır kendince ama sonra?Aslında o duvarın bir sürü çatlakları olduğunu ve o erkeğin o çatlaklardan içeriye yeni insanların sızmasına izin verdiğini anlar.Kahrolur.Haftalarca,aylarca içinden atamaz bu aldatılmışlığı.Bir kadın her zaman karşısındaki erkeğin hayatını değiştiren insan olmak ister,buna inanırsa aşık olur.Ya da hissettiklerinin aşk olduğunu düşünür.
Bakınca anlamsız,salakça.Ama öyledir.Biz kadınlar erkeklerin içlerindeki o "kurtarılmaya muhtaçlığa" aşık oluruz.Bu kurtarılacak adamı sever,onu kurtarmak için çırpınır dururuz.Biz kadınlar küçüklükten beri bir şeyleri tedavi etmek,bir şeylere şefkat göstermek isteriz.Erkekler de bize gizemli gelir çünkü güçlü görünürler.Aptalca çırpınırız şefkat isteyen bir yanlarının olduğuna kendimizi inandırmak için.
Bu aldatılmışlığı yaşayan bir kadın artık erkeklerdeki o kabuğu kırıp onu öylece bırakmak ister yalnızca.Kabuğun altındakine şefkat göstermek falanla ilgilenmez.Şefkatini hakedecek bir insan olduğuna inancı iyiden iyiye kaybolur.Sonra...Kendinden korkar.Tanıyamaz olur kendini.Şefkat olmadan kalbi bir taştan farksız gelir.İçinde şefkat olmayan bir kadın?Bir işe yarar mı?
Küçüklüğümüzden beri beynimize kazınan o erkek-güç ikilemini kırmak istemek.Bir erkeği değiştirebilmek değil de; esas varlığını ortaya çıkarabilmek,kabuğunu kırmak,içinde sakladıklarını sadece bizim görebildiğimize olan inanç.İşte budur bir kadını aşık eden.Onun içini sadece kendinin görebildiğine olan inanç.
Eğer bir kadın bu gizli öz'ün bir başka kadın tarafından da görülebildiğini anlarsa...Aşk biter.Bu kadar basit.Yemek tarifi gibi.Kadınlar yemek tariflerini de saklarlar ya birbirlerinden hani,ille de bir parçasını eksik,yanlış söylerler...Tamamen vermezler yemek tarifini.Eğer bir yolla ele geçirilmişse o yemek tarifi bir başka kadın tarafından,kadın kendini aldatılmış hisseder.Sanki hayatının en önemli gerçeği o tarifmişçesine üzülür.İşte bir erkeğin kabuğunu kırdığına inanan kadının aslında yanıldığını anladığında verdiği o büyük tepki de bundandır.
Emeklerinin boşa gittiğini düşünür.O kocaman ve kapkalın bir duvarı yıkmıştır kendince ama sonra?Aslında o duvarın bir sürü çatlakları olduğunu ve o erkeğin o çatlaklardan içeriye yeni insanların sızmasına izin verdiğini anlar.Kahrolur.Haftalarca,aylarca içinden atamaz bu aldatılmışlığı.Bir kadın her zaman karşısındaki erkeğin hayatını değiştiren insan olmak ister,buna inanırsa aşık olur.Ya da hissettiklerinin aşk olduğunu düşünür.
Bakınca anlamsız,salakça.Ama öyledir.Biz kadınlar erkeklerin içlerindeki o "kurtarılmaya muhtaçlığa" aşık oluruz.Bu kurtarılacak adamı sever,onu kurtarmak için çırpınır dururuz.Biz kadınlar küçüklükten beri bir şeyleri tedavi etmek,bir şeylere şefkat göstermek isteriz.Erkekler de bize gizemli gelir çünkü güçlü görünürler.Aptalca çırpınırız şefkat isteyen bir yanlarının olduğuna kendimizi inandırmak için.
Bu aldatılmışlığı yaşayan bir kadın artık erkeklerdeki o kabuğu kırıp onu öylece bırakmak ister yalnızca.Kabuğun altındakine şefkat göstermek falanla ilgilenmez.Şefkatini hakedecek bir insan olduğuna inancı iyiden iyiye kaybolur.Sonra...Kendinden korkar.Tanıyamaz olur kendini.Şefkat olmadan kalbi bir taştan farksız gelir.İçinde şefkat olmayan bir kadın?Bir işe yarar mı?
Etiketler:
Hayat Üzerine
12 Şubat 2011 Cumartesi
Papatya Falı
Bugün minik bir papatya gördüm yolda yürürken.Önce ne de şirin diye düşünüp yürümeye devam ettim ama sonra aklıma bir fikir geldi.Önce koparmaya kıyamadım ama sonra düşündüm ki hayatta fazla düşünceli davranarak hep bir şeyleri ıskalamadım mı?Sonra minik papatyayı aldım elime.Gülümsedim önce ona.Küçükken de böyleydi diye düşündüm.Bir papatya gördüm mü hemen alır fal bakmaya başlardım.Minik bir kızdım oysa ki,kim sevebilirdi beni?Falın sonunda "seviyor çıktııı!" diye sevinirdim.Akşam anneme anlatırdım bunu,annem gülümserdi.Kimin sevdiğini bilmeden sevildiğime sevinirdim.Belki de sevginin kimden geldiğinin önemi yoktur.Yoldaki ağacın dili olsa;seni seviyorum dese...Sevinirim.
Bugün de öyle oldu işte.Aynı çocukluğumdaki gibi...Tek fark akşam anneme anlatamadım,o da gülümseyemedi.Falın sonunda "seviyor" çıktı.Seviliyorum,kimin sevdiğini bilmeden seviniyorum.
Etiketler:
Hayat Üzerine
Bir gecenin anatomisi
İtalyan oldum bu gece...Şarabımı açtım,alttan güzel bir müzik seçtim,bir de arkadaş aldım yanıma.Düşündüm,konuştum,güldüm,ağladım.
Yaşananlardan bahsettim,itiraf ettim,kalbimi açtım,içimi döktüm,şarkı söyledim,peynir ve şarabın uyumundan bahsettim.
Sevdim,ama geç anladım.Özledim ama mazeretler uydurdum.İçime gömdüm.Sustum.Yatağımda sessizce ağladım.Rüyalarda yaşadım.
Yaşananlardan bahsettim,itiraf ettim,kalbimi açtım,içimi döktüm,şarkı söyledim,peynir ve şarabın uyumundan bahsettim.
Sevdim,ama geç anladım.Özledim ama mazeretler uydurdum.İçime gömdüm.Sustum.Yatağımda sessizce ağladım.Rüyalarda yaşadım.
Etiketler:
Hayat Üzerine
Kaydol:
Yorumlar (Atom)