İki gündür dinlediğim Midlake şarkısının haddi hesabı yok. Birkaç kez daha dinlersem mp3 kendi kendini imha edecek diye korkmuyor değilim. Lakin o melankolinin yumuşak kollarına bırakmak yok mu kendini, özlemişim dersem abartmış olurum ama yine de burada olmak güzel.
Hani hayat güzel, yaşamak güzel diyen iyimser insanlar var ya, ben bu iyimserliğe hep mutsuzken sahip oluyorum. Mutluyken, bir sıkıntım yokken hayat hep boktan benim için. Gel gör ki kendime bir şeyleri dert edindim mi hemen başlarım "ahh hayat yine de güzell!" söylemlerime.
Ruhum seviyor mutsuzluğu. Belki de ben mutsuz olmak için geldim dünyaya. Belki de dünyadaki insanlar mutlu olmak üzere yaratılanlar ve mutsuz olmak üzere yaratılanlar olmak üzere ikiye ayrılmışlardır, iyi ve kötü yerine. Öyle ya, hani yine alışılagelmiş bir sözdür bu; mutsuz olmazsak mutluluğun değerini nereden anlarız diye. Belki de budur yaşamın temel felsefesi ne bileyim.
Ha, şimdi bunu okuyup beni mutsuz, çilekeş sanmayın. Hiç bir sıkıntım, derdim yok. Hatta hava atayım azıcık, tatile bile gidicem haftaya. Akdeniz sahillerinde deniz,güneş,kum üçlüsünün cılkını çıkarana kadar uzuun bir tatil yapacağım. Hatta sanki okulumla aynı şehirde yaşamıyormuşçasına derslerin başlayacağı günden sadece 1 gün önce burada olacağım.
Ama benim için, melankolik olmaya sebep gerekmiyor nedense. Kendimce bir şeyi, hem de en alaksız bir şeyi - misal; kayısılar kurutulur, kurutulunca büzüş büzüş olur, yaşlanmış gibi... çok üzünç bir görüntü- dert edinip kendimce böyle Midlake'ler, Radiohead'ler, Elliot Smith'ler dinleyip, balkonun yerine minder atıp akşam karanlığında evlerin ışıklı pencerelerinin içinde ne hayatlar yaşandığını hayal edebilirim. Tabi elimde dumanı tüten bir kahvemle.
nereyi imzalıyoruz? şey, yani altına imza atabilirim yazının. kahve, balkon, minder, eskilerden kalsa da redyohed, görünüşteki sorunsuzluk, içerideki gel-git (gel-gitme esasında:p) bazısı ne yapsa da neşeli olamıyor. yani oluyor; fakat tüm sürece yayamıyor bunu. kısım kısım, düzensiz, ölçüsüz. bu düzensiz oluş da insanı inanılmaz yıpratıyor. ama ufak şeylerden mutlu olmanın belki de ''su'' kadar kutsal bir nimet olduğunu daha iyi anladım ben. ama işte, anladım sadece. doğru yolu, mis gibi tertemiz, gün gibi aydınlatılmış yolu görüyorum; fakat ayaklarım çamurlu yoldan gitmek için can atıyor.
YanıtlaSilsana bir iyilik, iyilik mi yoksa kötülüğün dik alası mı günlerce tartışırım; ama bana bu şarkıyı senin baya bi yakın arkadaşın attı idi vakti zamanında. o zamanlar ise ben senin bu yazdığım halet-i ruhiyenin birkaç yüz katı bir haldeydim. bir şarkıyı 365 günlük bir zaman diliminde 3000+kere dinleyecek kadar hem de. allah'ım ben bunları niye anlattım ki.
neyse neyse, depresyon yarıştırmayalım:)
http://fizy.com/#s/19fe04
Hiç tanımadığımız, bilmediğimiz insanlarla aynı hisleri paylaşmak garip hislere sürüklüyor insanı değil mi sevgili heaven please? yine de küçük şeylerden mutlu olabilmek mükemmel bir şans kesinlikle.lakin bu da insanı yıpratıyor yine de. şimdi sen küçücük şeyden mutlu oluyorsun mesela, sonra bir gün geliyor o insanın içindeki id var ya hani, hep fazlasını isteyen, işte o geliyor ve diyor ki millete kaymak,bal bana niye hep keçiboynuzu diyor (bu da benden bir özdeyiş olsun) işte böyle şeyler.
YanıtlaSilyok, gayet güzel oldu bence özdeyiş. esasında zehir o noktadan dağılıyor etrafa. daha fazlası. oldukça da anlaşılabilir bir düşünce. hırka ve lokmayla ömür geçirebilecek insanlar öleli birkaç asır oldu. sürekli bir ''şunu atlatayım da sonra düşünürüz'' deyip yaşanması düşünülen o güneşli günleri kaçırmak. kala kala geriye kasvetli kasımların, aralıkların kalması.
YanıtlaSilsadece 20 yaşında yaşanabilecek şeyleri yaşayamamak, sonra aznavur amca gibi ''daha dün bebeydim, ben ne ara kocadım'' diye ahuvah etmek. korkun bu, benimki de bu. sanırım dünya üzerinde yaşamış, yaşayan, yaşayacak güruhun derdi de bu. bir kısmı bunu sorun etmiyor, yatağa rahat koyuyor kafasını. bir kısmı saatlerce o yatakta ''melankolik melankolik'' cenin pozisyonunda yatıp sinirlerini gitgite laçkalaştırıyor: sıfıra sıfır, elde var sıfır. (arada da dostoyevski, kafka, sabahattin ali gibi ayrıksılar çıkıyor işte, hepsi o.)
http://youtu.be/zezmx3kbwfy
ah ne çok isterdim yazının sonuna iliştirdiğin o küçük linkin açılmasını lakin hayat benden bunu esirgedi.yine de şunu diyebilirim ki en sevdiğim, cenin pozisyonu. bir de açarız melankolik şarkılarımızı bizden iyisi yok. herkesin bir misyonu varsa hayatta, bizimkisi de melankoli yapıp, yaşlandığımızda gençlerin başını ütülemektir belki de "keşke"lerimizle.
YanıtlaSillinki açamaman nefis olmuş.
YanıtlaSilhayatta en korktuğum insanlar, benle aynı zihinsel zaaflara sahip insanlar. belki de zaaf değildir, gelecek için ekilmiş ve geç olgunlaşan birer tohumdur bilemiyorum; ama daha fazla kararmayalım, karartmayalım:)
http://fizy.com/#s/3w6u5n